Keloğlan ve Kıskanç Arkadaşı
Keloğlan ve Kıskanç Arkadaşı Masalı
Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Keloğlan adında saf mı saf, iyi yürekli bir delikanlı varmış.
Keloğlan’ın en yakın arkadaşı da Kenan’mış. İkisi de aynı köyde yaşar, birlikte güler, birlikte dertleşirlermiş.
Ama Kenan biraz kıskanç bir çocukmuş.
Keloğlan’ın saf kalbini bilmez, içten içe onu çekemezmiş.
Bir gün Keloğlan annesine demiş ki:
“Anneciğim, bu fakirlikten kurtulmak istiyorum. Gurbete gidip çalışayım, biraz para kazanayım.”
Annesi hem sevinmiş hem de üzülmüş:
“Tamam oğlum,” demiş, “ama dikkatli ol. Herkesi kendin gibi iyi sanma. Hele arkadaşına çok güvenme. Gurbette insanı sınayan çok olur.”
Keloğlan da Kenan’ı yanına çağırmış:
“Hadi gidelim dostum, birlikte iş buluruz.”
Kenan da hemen kabul etmiş.
Annesi, elindeki azıcık birikmiş parayı oğlunun avucuna sıkıştırmış:
“Al bunu oğlum, yol harçlığın olsun. Allah seni korusun.”
İki arkadaş yola düşmüş. Günlerce yürümüşler.
Bir tepenin yamacında dinlenirken karınları acıkmış. Kenan, açlıktan karnını tutarak demiş ki:
“Keloğlan, param kalmadı. Bana da ekmek alır mısın?”
Keloğlan hiç düşünmeden, annesinin verdiği parayla iki somun ekmek ve biraz helva almış.
Beraber yemişler, yola devam etmişler.
Ama Kenan’ın aslında parası varmış! Sadece kendine saklamış…
Günler geçmiş, yollar bitmemiş. Keloğlan’ın parası tükenmiş, karnı zil çalıyormuş.
“Kenan, şimdi ne yapacağız?” demiş.
Kenan, “Benim de yok,” diye yalan söylemiş.
Tam o sırada ormanda yol kesen eşkıyalar çıkmış karşılarına.
Korkudan titremişler.
Eşkıyalardan biri, “Üstünüzde ne varsa çıkarın!” diye bağırmış.
Keloğlan, “Param yok,” demiş dürüstçe.
Eşkıyalar aramış, gerçekten bir şey bulamamışlar.
Ama Kenan’ın yalanı kısa sürmüş.
Onu da aramışlar ve gömleğinin iç cebinde bir tomar para bulmuşlar!
Kenan utanmış, ama iş işten geçmiş.
Eşkıyalar, “Yalancının sonu budur!” diyerek onu kınamışlar.
Sonra Keloğlan’a dönüp,
“Sen dürüst bir çocuksun,” demişler. “Git şu tepeye, dev resimli taşın altını kaz. Orada seni ödülün bekliyor.”
Keloğlan, şaşkın ama sevinçli bir şekilde gitmiş.
Taşın altını kazmış, bir testi dolusu altın bulmuş!
Sevinçle eve dönmüş, annesine koşmuş.
Annesi sevinçten bayılmış, sonra gözyaşlarıyla oğluna sarılmış.
Keloğlan o altınlarla köyüne büyük bir konak yaptırmış.
Fakirlere yardım eder, yetimlere sahip çıkarmış.
Herkes onu “Keloğlan Bey” diye çağırır olmuş.
Bir gün Kenan köyüne dönmüş.
Köyün girişinde davul zurna sesleri duymuş.
Bir bakmış, büyük bir düğün!
Bir de ne görsün — o fakir arkadaşının evinin yerinde üç katlı bir konak yükselmiş!
“Bu nasıl olur?” demiş içinden.
Sormuş birine:
“Bu düğün kimin?”
Adam gülümsemiş: “Keloğlan Bey’in! Artık o köyün en hayırlı insanı.”
Kenan’ın yüzü asılmış, içi yanmış.
Kıskançlıkla dolup taşmış.
Ama ne yapsın, sağ kolu tutmuyormuş.
Keloğlan onu tanıyamamış, “Zavallı bir garip” sanmış ve konağındaki hastalar evine yerleştirmiş.
Kenan, orada sessizce kötülük planları kurmaya başlamış.
Bir gün Keloğlan’ın güzel eşi Gülce, hastaları ziyarete gelmiş.
Herkese hediye dağıtmış, şefkatle konuşmuş.
Tam çıkarken, Kenan gizlice yere bir sabun koymuş…
Gülce kayıp düşmüş, ayağını kırmış!
Keloğlan çok üzülmüş. Günlerce başından ayrılmamış.
Bir gece, karşısına nur yüzlü bir ihtiyar çıkmış:
“Merhametli Keloğlan,” demiş,
“Eşine kötülük yapan, senin eski dostun Kenan’dır.”
Sabah olunca Keloğlan, annesine danışmış.
Annesi de “Oğlum, doğru söylüyorlar. Hastaların arasında Kenan da var,” demiş.
Keloğlan inanmak istememiş ama gidip sormuş.
Kenan önce inkâr etmiş, “Ben Cemal’im,” demiş.
Ama diğer hastalar onun sırrını açıklamış.
“Beyim,” demişler, “Gülce’nin ayağını kıran işte bu adam!”
Keloğlan çok üzülmüş.
“Sen nasıl yaptın bunu?” demiş.
Kenan başını öne eğmiş, hiçbir şey diyememiş.
Keloğlan onu köyden göndermiş,
“Artık seni affedemem, Kenan,” demiş.
Kenan utanmış, köyden uzaklaşmış ve bir daha hiç görünmemiş.
Keloğlan ise her zaman dürüstlüğüyle, merhametiyle anılmış.
Köyde herkes onu “Doğruluk Beyi” diye çağırmış.
Ve o günden sonra, kimseyi kalbinden eksik etmemiş.
Masalın Öğüdü: “Açgözlülük ve kıskançlık, dostluğu da insanlığı da yok eder. Doğruluk ve iyilik ise, sonunda mutlaka kazanır.”