Çocuk Hikayeleri

Çıplak Kral’ın Hikayesi

kral çıplak
Dünya klasik hikayelerinin öncü hikayelerinden Çıplak Kral’ın öyküsünü okumaya hazır mısınız?

Çıplak Kral Hikayesi

Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda, zengin ve bereketli topraklarla çevrili bir krallıkta, ihtişamına ve zekâsına pek düşkün bir kral yaşarmış. Bu kral o kadar kibirli, o kadar kendini beğenmişmiş ki, sürekli aynalarla dolu dev sarayında dolaşır, saatlerce kendini seyredermiş. Halkına karşı baskıcı bir tutum sergiler, sadece kendi isteklerini yerine getirmekle meşgul olurmuş. Etrafında ona dalkavukluk eden bir sürü danışmanı varmış; kimse onun hatalarını yüzüne söylemeye cesaret edemezmiş. Kral her şeyin en iyisini kendisinin bildiğini düşünür, çevresindekileri de sürekli aşağılarmış. Ama halk içinde, kralın bu tutumundan dolayı huzursuzluk büyümekteymiş.

Günlerden bir gün, kral komşu krallığın hükümdarının kendi ülkesini ziyaret edeceğini öğrenmiş. Bu komşu kral, bizim kibirli kralımızın hiç hoşlanmadığı birisiymiş. “Bu, kendimi ona göstermek ve üstünlüğümü kanıtlamak için harika bir fırsat!” diye düşünmüş. “Onu etkilemek için en şık, en göz alıcı kıyafeti giymeliyim.” Hemen yaverlerine emirler yağdırmış: “Dünyanın dört bir yanına haberciler gönderin! Bana öyle bir terzi bulun ki, dünyanın en güzel elbisesini dikebilsin!”

Aylarca terziler akın etmiş saraya. Her biri farklı tasarımlar ve kumaşlar getirmiş ama hiçbirisi kibirli kralın gözüne girememiş. Hiçbiri yeterince ihtişamlı, yeterince eşsiz değilmiş ona göre. Nihayet, uzak diyarlardan ünlü ve kudretli bir krallığın elçisi gelmiş ve yanlarında gizemli bir terzi getirmişler. Terzi, kralın huzuruna çıkarılmış ve kendinden emin bir şekilde şöyle demiş: “Majesteleri, size öyle bir elbise dikeceğim ki, öylesini ne siz ne de başka bir insan daha önce görmüş olacak. Bu elbise o kadar olağanüstü, o kadar büyüleyici olacak ki, gözleri kamaşan herkes hayran kalacak. Ama bu kumaşı sadece akıllı olanlar görebilecek.”

Kral bu sözlere bayılmış, “İşte bu!” demiş. “Ben, akıllı bir hükümdarım ve sadece en iyiyi hak ederim.” Terzi ise hemen bir şart koşmuş: “Majesteleri, ben bu elbiseyi dikerken kimse bana karışmayacak.” Kral terzinin bu şartını hemen kabul etmiş, çünkü o kadar kendinden eminmiş ki, terzinin söylediklerine inanmış.

Günler, haftalar geçmiş. Terzi, görünmez kumaşlarla çalışıyor gibi yaparak, kralın gözleri önünde sahte bir elbise dikiyormuş. Saraydaki herkes, terzinin yaptığı hiçbir şeyi görememiş ama kimse bir şey diyememiş; zira terzi herkesi aptal durumuna düşürmek için kurnaz bir oyun oynamaktaymış. “Bu kumaşı sadece akıllılar görebilir” dedikçe, kimse ‘göremedim’ diyememiş.

Sonunda, elbise “hazır” olmuş. Terzi, kralı özenle “giydirmiş” ve kral aynaya bakınca şaşkına dönmüş: Üzerinde hiçbir şey yokmuş! Fakat kendini bir an bile aptal yerine koymamak için, “Muhteşem! Harika bir iş çıkarmışsın!” demiş. Etrafındakiler de, kralın öfkesinden korkarak birbiri ardına övgüler dizmeye başlamışlar: “Evet efendimiz, şahane görünüyor!” “Gerçekten de muhteşemsiniz majesteleri!”

Bu sahte özgüvenle kral, büyük bir törenle halkın karşısına çıkmaya karar vermiş. Halk, meydanda toplanmış, heyecanla kralın “görkemli” elbisesini görmek için bekliyormuş. Kral kalabalığın önüne çıktığında, herkes bir an sessizliğe bürünmüş. Herkes kralın çıplak olduğunu görmüş, ama kimse bir şey diyememiş; çünkü hepsi de ‘akıllı’ olduklarını göstermek istiyorlarmış.

O anda, küçük bir çocuk, meydanın ortasına atılmış, şaşkınlıkla kralı işaret ederek bağırmış: “KRAL ÇIPLAK!” Çocuğun bu masum ve cesur sözleri bir anda sessizliği bozmuş. Halk bir anda gülmeye başlamış, herkes çocuğun haklı olduğunu anlayınca, birbirlerine fısıldayarak ve gülerek bağırmışlar: “Evet, kral çıplak!”

Bu sözler kralın kulaklarına ulaşınca, bir anda gerçeklerle yüzleşmiş. Kendi kibirinin ve gururunun nasıl kör edici olduğunu, etrafındaki dalkavukların da korkakça davrandığını fark etmiş. Yüzü kıpkırmızı olmuş utançtan, ama artık geri dönüşü yokmuş. Halk, o an bir arada, zincirlerini kırıp özgürlüğü yeniden hissetmiş ve kralın aldatmacasına gülmüşler.

Kral o günden sonra çok ders almış ve kibirinden arınmış, halkına daha adil ve alçakgönüllü davranmaya başlamış. Ve böylece, uzak diyarlardaki bu krallıkta herkes huzur içinde yaşamaya devam etmiş…

Gökten üç elma düşmüş: Biri anlatanın başına, biri dinleyenin başına, biri de doğruluğu cesurca haykıran çocuğun başına…

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu