Güzel ve Çirkin
Güzel ve Çirkin Masalı
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zamanların birinde, çok zengin bir tüccar varmış. Zengin tüccarın üç kızı varmış. Büyük ve ortanca kızları çok bencillermiş. En küçük kızı ise, dünyalar güzeli, sevgi dolu, hayat dolu çok tatlı bir kızmış.
Bir gün ülkelerinde çok büyük bir felaket yaşanmış, kuvvetli bir fırtına limandaki tüm gemileri alıp götürmüş. Zavallı tüccar, o fırtınada bütün malvarlığını bir günde kaybetmiş. Sadece içinde yaşadıkları bir tek evleri kalmış. Küçük kız babasına sarılarak;
-“Sevgili babacığım, üzülme. Senin varlığın bizim en büyük hazinemizdir.” demiş. Diğer iki kız kardeş ise;
-“Her şeyimiz gitti. Artık hiç paramız kalmadı, şimdi fakir insanlar gibi yaşamak zorunda mıyız?” diye babalarına sitem ediyorlardı. Evde hiçbir iş yapmayıp sürekli babalarını suçluyorlardı. Evin küçük kızı Güzel ise, evin tüm işlerini yapıp babasına destek oluyordu.
Bir gün, bir haberci tüccarın yanına geldi, gemilerinden birinin karaya çıktığını söyledi. Tüccar, sevinçle geminin yanına gitmek için yola çıkmadan önce çocuklarına sordu;
-“Sevgili çocuklarım, size güzel bir haberim var. Gemilerimizden biri karada görülmüş, onu almaya gidiyorum. Dönüşte size ne hediye getirmemi istersiniz?” diye sormuş.
Büyük kız ve ortanca kız;
-“İpek elbiseler, altın kolyeler, bilezikler, çeşit çeşit yüzükler” istiyoruz demişler.
En küçük kızı olan Güzel ise,
“Sağlığın iyi olsun bir şey istemiyorum babacığım.” demiş. Babası sen de bir şey iste diye ısrar edince;
“-Bana da bir gül getirebilirsin” demiş.
Tüccar sevinçle yola çıkmış. Az gitmiş, uz gitmiş dere tepe düz gitmiş. Sonunda gemisinin yanına varmış. Gemiyi bulmuş ama haydutlar gemisini yağmalamışlar etmiş. Ne varsa söküp götürmüşler, geminin içinde hiçbir şey kalmamış.
Tüccar, düşünceli bir şekilde atını sürerek eve dönmek için yola çıkmış. Akşam olunca yolunu kaybetmiş, kendini bir ormanın ortasında bulmuş. Ne yaparım şimdi bu koca ormanda, nereye giderim diye düşünürken biraz ileride ışıkların aydınlattığı bir yer olduğunu fark etmiş. Hemen aydınlık yere doğru ilerlemiş, bir de ne görsün? Ormanın ortasında kocaman bir şato varmış. Ama ortalıkta kimsecikler yokmuş. Şatonun kapısına gelmiş, seslenmiş;
-“Kimse yok mu? Ev sahibi misafir kabul ediyor musunuz?” diye kaç defa seslenmişse de cevap veren olmamış.
Tüccar şatodan içeri girmiş, şöminede ateş yanıyor, masada çeşit çeşit yemekler, meyveler tatlılar varmış. Karnı acıkan tüccar, sofraya oturmuş masadaki güzel yemekleri afiyetle yemiş, sonra odalardaki bir yatağa uzanıp uyumuş.
Sabah uyandığında yanı başında yeni kıyafetler bulmuş. Yeni kıyafetlerini giyip salona geçmiş, masanın üstünde çok güzel bir kahvaltı varmış. Oturup kahvaltısını afiyetle yemiş;
-“Çok nazik bir ev sahibine misafir oldum. Yaşadığım onca olumsuzluğa rağmen, bana kapısını açan, beni misafir eden iyilik dolu kalpli ev sahibine keşke şükranlarımı bildirebilseydim.” demiş tüccar.
Daha sonra eve dönmek için şatodan çıkmış. Şatodan ayrılırken bahçedeki güller dikkatini çekmiş. Kızlarımın istediklerini alamadım, bari küçük kızım Güzel’in istediği gülü ona götüreyim diyerek bahçedeki güllerden birini koparmış. Gülü dalından kopardığı gibi korkunç bir ses duymuş, o ses canavarın sesiymiş;
-“Utanmaz adam! Ormanda yolunu kaybetmiştin, sana evimin kapısını açtım, yemeğini verdim, seni misafir ettim. Bir teşekkür etmen gerekirken, bahçemdeki güllerimi çalmaya utanmıyor musun?” demiş.
Tüccar, çok korkmuş. Canavarın karşısında ne diyeceğini şaşırmış. Sonunda tüm cesaretini toplayarak;
-“Misafirperverliğiniz için içtenlikle teşekkür ediyorum. Bağışlayın, buradan ayrılırken size teşekkür etmek istemiştim ama sizi göremedim. Bahçenizden kopardığım gülü de en küçük kızıma götürecektim.” demiş.
Canavar;
-“Bahçemdeki gülü izinsiz koparmanın mazereti olamaz, bunun bir cezası olacak.” diye bağırmış. Daha sonra tüccarın yanına gelerek;
-“Sana 7 gün ceza veriyorum. 7 gün boyunca bahçedeki tüm güllerin bakımını sen yapacaksın.” demiş.
Tüccar;
-“Canavara yalvarmış, lütfen beni bağışların, çocuklarım beni merak eder. Ben olmasam onlara kim bakar?” diye ne kadar yalvarmışsa da Canavar ikna olmamış, tüccarı şatoya hapsetmiş.
Tüccar eve dönmeyince Güzel telaşlanmış, babacığım acaba nerede, başına inşallah kötü bir şey gelmemiştir diye dua ediyormuş. Büyük kız ve ortanca kız da hiç umursamıyormuş. Onlar kaybolan malları için, keşke fırtına çıkmasaydı, mallarımız kaybolmasaydı diye sürekli söyleniyorlarmış. Güzel, bir gün beklemiş babası gelmemiş, iki gün beklemiş babası gelmemiş, üçüncü gün duruma dayanamamış babasını aramaya karar vermiş.
Güzel, az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. Kendini ormanın içerisinde bulmuş. Yemyeşil bir orman, içerisinde kocaman çınar ağaçları, dallarında kuşlar ötüyor, sincaplar zıplıyor. Yerdeki çimenlerde tavşanlar oyun oynuyormuş. İyi kalpli Güzel, kendisine yolluk olarak aldığı yiyecekleri ormanda minik hayvan dostlarıyla paylaşmış. Hava da kararmak üzereymiş, hava kararmadan ormanda kendine güvenli bir yer aramaya başlamış. Gitmiş, gitmiş yolu bitirememiş. Hava tam kararmak üzereyken birden her yerin ışıklarla aydınlatıldığı şatoyu görmüş. Sevinçle şatoya doğru koşarak seslenmiş;
“Kimse yok mu? Yardım edin, yolumu kaybettim.” demiş.
Tüccar, küçük kızının sesini duymuş ama inanamamış, “Sanırım hayal görüyorum.” diye düşünmüş.
Güzel,
“Lütfen yardım edin, ormanda kayboldum.” demiş.
Tüccar;
-“Bu ses gerçek! Bu ses kızımın sesi! Güzel, ben baban, buradayım. Sesime doğru gel.” demiş.
Güzel, sevinçle babasının sesinin geldiği yöne doğru koşmuş. Babasının bir kafeste hapis olduğunu görmüş. Tam o sırada Canavar ortaya çıkmış. Kaba ve korkunç sesiyle;
-“Bu kız da kim? Benim evimde ne arıyor?” demiş.
Güzel, Canavarın sesinden ve görüntüsünden çok korkmuş, korkudan ağzını açamamış, sadece ağlıyormuş.
Tüccar, bu benim en küçük kızım. Ben eve gitmeyince beni merak edip aramış. O yüzden şimdi burada demiş.
Canavar;
-“Üzgünüm güzel kız, baban izinsiz bahçemden gül çaldığı için ona ceza verdim. Cezasını çekmeden onu asla bırakmayacağım, sen istiyorsan evine dönebilirsin.” demiş.
Güzel,
-“Keşke babamdan gül istemeseydim, başına bunlar gelmezdi. Bu durumda babamı burada yalnız bırakamam.” demiş.
Güzel, tüm cesaretini toplayarak;
-“Babam benim hayatımdaki en önemli varlığım, babamdan bu şartlarda ayrılamam, eğer izin verirseniz onun cezası bitene kadar yanında kalmak istiyorum.” demiş.
Canavar, bahçe işlerini yapması karşılığında Güzel’in babasının yanında kalmasına izin vermiş. Güzel, babasına özlemle sarılıp ağlamış, o gece uyumuşlar, Güzel bir rüya görmüş, rüyasında iyi kalpli peri; “Üzülme, bunlar senin suçun değil. Bu gösterdiğin cesaret asla mükafatsız kalmayacak.” demiş.
Sabah olmuş, uyanmışlar. Kahvaltı için salona gelmişler, Canavar ile beraber kahvaltı için masaya oturmuşlar. Canavar, kahvaltıda Güzel’in yüzüne bakmaktan hiçbir şey yiyemiyormuş. Güzel, adı gibi çok güzel bir kızmış, yüzü de kalbi de çok güzelmiş. Canavarın da yüzü o kadar çirkin, o kadar korkunçmuş ki, Güzel de onun yüzüne korkudan bakamıyormuş. Canavar, Güzel’in iyi kalpli biri olduğunu anlamış, ona çok iyi davranıyormuş. Güzel de bahçede güllerin arasında dolaşıyor, babasına yardım ediyormuş. Güzel, bu duruma alışmaya başlamış. Canavar, Güzel için özel bir oda hazırlamış, içerisinde rengarenk güller, çiçekler, tablolar, kitaplar ve müzik aletleri varmış.
Güzel,
“Canavar, benim için özel bir oda yapacak kadar nezakete sahip olduğuna göre, kötü ve zararlı biri değildir.” diye Canavar hakkında güzel şeyler düşünmeye başlamış. Keşke çok çirkin olmasaydı, sesi de bu kadar ürkütücü olmasaydı diyormuş.
Günler bir birini kovalamış, zaman geçmiş Çirkin, Güzel’e aşık olduğunu fark etmiş. Güzel, bir gün baş ucundaki kitabı eline almış, altın harflerle üstünde; “Güzel, bu şatonun Kraliçesi sensin, ben ve şatom senin emrindeyiz.” diye yazıyormuş.
Güzel;
“Bizi özgür bırak, kardeşlerim evde yapayalnız. Beni ve babamı çok merak ediyorlardır.” demiş.
Güzel, bu dileğini söyler söylemez odadaki sihirli kürede babasının ve kardeşlerini görmüş. Biraz olsun teselli bulmuş. O sırada Çirkin de ortaya çıkmış,
“Bir şartla bu dileğini gerçekleştiririm, benimle evlenirsen bu dileğin gibi tüm dileklerinin gerçekleşmesi için emrindeyim.” demiş.
Güzel;
“Hayır! Bir canavar ile evlenemem.” diye cevap vermiş.
Canavar, güzelin bu cevabını duyunca korkunç bir ses çıkarmış,
“Şatomdaki her şey senindir, tüm dileklerini yerine getirmek için hazırım. Neden benimle evlenmeyi kabul etmiyorsun? O kadar mı çirkinim?”
Güzel, bir an korkmuş canavarı öfkelendirmemek için temkinli davranmış fakat sonra gerçeği söylemek zorunda olduğunu hissetmiş ve Canavara,
“Doğruyu söylemek gerekirse, evet siz çirkin birisiniz.” demiş.
Canavar çok üzülmüş, üzüntü ve öfkeyle karışık gürültülü bir ses çıkarmış, neredeyse şato yıkılacakmış.
Canavar, her akşam Güzel ile konuşmak, onu ikna etmek için güzelin yanına geliyormuş. Günler geçtikçe güzel de canavara alışmaya başlamış. Hatta Canavarın gelmediği zamanlarda onun için endişelenmeye bile başlamış. Güzel, bir gün kendi kendine “Keşke, Canavar bu kadar korkutucu ve çirkin olmasaydı” demiş.
***
Canavar, Güzel’in bir gün onu terk etmesinden çok korkuyordu. Güzel’in yanına giderek,
“Güzel Prenses! Biliyorum benim gibi çirkin birini sevmen çok zor. Lütfen bana söz ver, beni terk etmeyeceksin!” demiş.
Günler birbirini kovalarken, üç ay böyle geçmişti. Bir sabah Güzel, uyandığında sihirli küreye bakmış. Babasının hasta yatağında zor durumda olduğunu görmüş. Derhal Canavar’ın yanına gidip, babasının hasta olduğunu, ona yardım etmesi gerektiğini söylemiş.
Canavar,
“Gidebilirsin Güzel Prenses, fakat geri gelmezsen üzüntüden kahrolurum, perişan olurum, sensiz yaşayamam bunu biliyorsun değil mi? Biliyorum, evini, babanı, kardeşlerini görünce bir daha asla bu şatoya dönmek istemeyeceksin. Fakat, şatoya benim yanıma gelmek istersen, bu sihirli kolyeye üç defa dokun. Gözlerini şatoda açarsın.” demiş.
Güzel,
“Söz veriyorum, çok kalmayacağım. Babam iyileşince hemen döneceğim.” demiş.
Güzel, babasının yanına varmış. Babası güzel kızını görünce çok mutlu olmuş. Hastalığını unutmuş, güzel kızına sarılmış. Baba kız bir süre hasret gidermişler. Akşam olmuş, Güzel’in iki kız kardeşi de eve babalarını görmeye gelmişler. Güzel prensesi evde babalarının yanında görünce kıskançlıktan ne yapacaklarını şaşırmışlar.
İki kız kardeş sinsi bir plan yapmışlar;
“Bir fikrim var!” demiş küçük kız kardeş;
“Her gün Güzel prenses ile kavga edeceğimize onunla iyi vakit geçirelim, burada bizimle kalsın. Canavar onu merak edip geldiğinde onu cezalandırır. Bir daha hiçbir zaman onu buraya göndermez.” demiş.
Kızlar, Güzel’in yanına gidip onu çok özlediklerini, onun hasretine dayanamadıklarını üstelik babalarının da güzele ihtiyacı olduğunu söylemişler. Güzel, bu konuşmalardan etkilenmiş, biraz daha yanlarında kalmaya karar vermiş.
Zaman geçtikçe Güzel, Canavar’ı çok özlemiş. Bir gece bir rüya görmüş, Canavar bir kayanın üzerinde yalnız başına düşünceli bir halde oturuyormuş. O an anlamış ki, Canavar’ı yalnız bırakarak ona haksızlık ettiğini. Hemen sihirli kolyeyi boynundan çıkarıp, üç defa dokunmuş. Sihirli kolyeye dokunduğu gibi kendini Canavar’ın yanında bulmuş.
Canavar, hareketsizce kayanın üzerinde uzanıyormuş. Bir an Canavar’ın öldüğünü düşünerek çok endişelenmiş, Canavar’a sarılmış, neyse ki Canavar hala yaşıyormuş.
Canavar, Güzel’in kulağına kısık bir sesle;
“Beni bırakıp gittiğini, bir daha dönmeyeceğini sandım. ” demiş
Güzel,
“Seni asla bırakmam! Ben seni çok seviyorum, seninle evlenmek istiyorum.” demiş.
Güzel, bu sözleri söylediği zaman birden gökten bir ışık topu yayılmış, her taraf ışıl ışıl olmuş. Güzel, şaşkın şaşkın etrafındaki olan bitene bakıyormuş. Birden Canavar’a bakmış ama Canavar ortadan kaybolmuş, onun yerinde yakışıklı bir prens duruyormuş.
Prens, Güzel’in şaşkın bakışları arasında konuşmaya başladı,
“Kötü kalpli bir peri bana büyü yaparak, kimsenin sevemeyeceği çirkinlikte bir yaratık haline getirmişti. Beni seven, benimle evlenmek isteyen biri olmasaydı, ömrümün sonuna kadar çirkin bir canavar olacaktım.” demiş.
Yakışıklı Prens, Güzel’i yanına alıp şatoya gitmiş. Güzel’i şatoya götürmüş. Güzel, şatoya geldiğinde rüyada gördüğü iyi kalpli periyi karşısında görünce çok şaşırmış, babası da oradaymış. Güzel’in mutluluğu katlanmış.
İyi kalpli peri,
“Güzel Prenses! Hiçbir cesaret ödülsüz kalmaz demişim. İyi kalbinin ve cesaretinin mükafatını aldın” demiş.
İyi kalpli peri sihrini yaptı ve herkes, Prens’in ülkesindeki sarayda kendini buldu. Kral, Prens ile Güzel Prenses’i görünce çok mutlu oldu. Çok geçmeden Prens ve Güzel Prens büyük bir şölenle evlendiler. Kırk gün kırk gece düğünleri sürdü. Dünyanın en güzel, en mutlu çifti oldular.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine..