Çirkin Ördek Yavrusu
Çirkin Ördek Yavrusu Masalı
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken, çok uzaklarda bir çiftlikte bir ördek yaşarmış. Bu ördek, yumurtalarının üzerinde sabırla oturur, onların çatlayıp yavrularının çıkacağı günü dört gözle beklermiş. Günler geçmiş, beklediği o an sonunda gelmiş! Yumurtalar birer birer çatlamış, cik cik sesleriyle yavrular ortaya çıkmış. Anne ördek, mutlulukla yeni ailesine bakarken birden fark etmiş ki, bir yumurta hâlâ çatlamamış!
“Bu da ne böyle?” diye kendi kendine mırıldanmış. Tam o sırada oradan geçen bir ördek, “O yumurta kesin bir hindi yumurtasıdır,” demiş. “Yoksa bu kadar uzun sürmezdi.”
Anne ördek kaşlarını çatmış, “Hindi yumurtası mı? Yok canım, o benim yumurtam,” diye söylenmiş. İç çekerek yeniden o yumurtanın üzerine oturmuş. Bir süre sonra o son yumurta da çatlamış. Ama içinden çıkan yavru diğerlerine hiç mi hiç benzemiyormuş; o kadar büyük ve çirkinmiş ki! Anne ördek, “Ah, bu da ne böyle?” diye düşünse de, “Neyse, en azından diğer yavrularım güzel,” diyerek yavrularını alıp suya doğru yol almış.
Anne ördek suya girerken içten içe, “Çirkin olabilir ama iyi yüzüyor,” demiş. “Demek ki hindi değil, belki büyüdükçe güzelleşir.” Ama zaman geçtikçe, tam aksine, çirkin yavru daha da büyümüş ve diğer ördeklerden çok farklı bir hale gelmiş. Çiftlikteki hayvanlar onunla alay etmeye başlamışlar, ona “Çirkin Ördek” adını takmışlar. Hatta kardeşleri bile ona acımıyor, “Seni bir kedi kapıp götürse de kurtulsak!” diyorlarmış. Zavallı Çirkin Ördek nereye gitse hor görülüyor, dışlanıyormuş. Artık bu duruma daha fazla dayanamayacağını anlamış ve bir gün çiftliği terk etmiş.
Yaban ördeklerinin yaşadığı bir yere gitmiş, fakat oradaki ördekler de onun çirkinliğiyle alay etmişler. Çirkin Ördek bir başına kalakalmış. Bir ara, iki yaban kazıyla arkadaş olmuş ama avcılar gelip onları avlayınca yine yalnız kalmış. Sonra yaşlı bir kadın onu bulmuş ve evine götürmüş. Ama kadının kedisi ve tavuğu onunla sürekli dalga geçmiş. “Su seven ama yumurtlamayan bir kuş mu olurmuş?” demişler. Zavallı Çirkin Ördek orada da barınamamış ve yine kaçmış.
Mevsimler değişmiş, yapraklar sararıp dökülmeye başlamış. Bir gün gökyüzünde zarif beyaz kuşların süzülerek uçtuğunu görmüş. Çirkin Ördek bu güzel kuşlara hayranlıkla bakmış ve onların peşinden gitmek istemiş. Ama o an için yapacak bir şey yokmuş; kışı atlatmak zorundaymış. Soğuk ve zorlu geçen kış mevsiminden sonra bahar nihayet gelmiş ve Çirkin Ördek uçabildiğini fark etmiş. Gökyüzüne doğru süzüldüğünde, daha önce gördüğü beyaz kuşların yüzdüğü bir dereye rastlamış.
“Onların yanına gitsem mi? Ben çirkinim ama artık kimseden çekinmiyorum,” diye düşünerek suya inmiş. Tam o sırada kıyıda oynayan iki çocuk onu görmüş. “Bakın, bir kuğu daha! Ama bu, diğerlerinden bile güzel!” demişler.
Çirkin Ördek, çocukların söylediklerini duyunca şaşırmış. Suya bakınca kendini görmüş; artık uzun, zarif bir boynu ve bembeyaz, parlak tüyleri varmış! O bir ördek değil, başından beri bir kuğuymuş. Diğer kuğular ona doğru süzülmüş, “Merhaba, aramıza hoş geldin!” demişler. Çirkin Ördek artık mutluymuş, çünkü gerçek kimliğini bulmuş ve onunla alay edenlerden kurtulmuş.
“Demek ben hep bir kuğuydum!” diye sevinçle kanatlarını açmış ve suyun üzerinde zarifçe süzülmeye başlamış.